Sitenin solunda giydirme reklamı denemesidir
Sitenin sağında bir giydirme reklam

Bursa Milletvekili Lale Karabıyık'tan 'Bütçe' konuşması

Siyaset 03.11.2021 - 17:50, Güncelleme: 03.11.2021 - 17:50 773+ kez okundu.
 

Bursa Milletvekili Lale Karabıyık'tan 'Bütçe' konuşması

CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Yükseköğretim Kalite Kurulu ve Üniversite bütçeleri ile ilgili CHP Grubu adına değerlendirmelerde bulundu.
CHP’li vekilin eğitim bütçesi ile ilgili açıklamaları şöyle:     “Biliyoruz ki eğitime ayrılan bütçe bir ülkenin eğitime verdiği önemin temel göstergesidir. Özellikle de öğrenci başına düşen eğitim harcamaları, eğitim bütçesinin ulusal gelire oranı gibi veriler biliyoruz ki son derece önemli. Eğitim Bütçesinin gayrisafi yurt içi hasıla ve Merkezî Yönetim Bütçesine oranını yıllar itibarıyla incelediğimizde 2016'dan bu yana hem gayrisafi yurt içi hasıla hem de Merkezî Yönetim Bütçesi içerisinde azalma eğilime girdiğini görüyoruz. Ülke genelinde eğitim kademelerinde 26 milyon öğrenci bulunuyor. 83 milyonluk nüfusumuz göz önüne alındığında, nüfusun yüzde 31,12'si eğitimde olduğunu görüyoruz. Buna rağmen eğitime ayrılan bütçenin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 3,47. Diğer ülkelere baktığımızda, bu oranın en az yüzde 4,2 ile yüzde 8 arasında değiştiğini görüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığı Bütçesinin Merkezî Yönetim Bütçesi içindeki payı ve gayrisafi yurt içi hasılaya oranına bakınca son yıllardaki düşüşü ve geldiği noktayı görüyoruz. Bugün konuştuğumuz bütçenin yetersiz olması, Millî Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluklarını yerine getirememesine de neden oluyor. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçesinin Merkezî Yönetim Bütçesi içerisindeki payının sürekli azalıyor olması, vatandaşların eğitim harcamalarının artmasına sebep oluyor. Bu da yoksulluğun olduğu yerlerde eğitime erişimdeki eşitsizlikleri derinleştiriyor ve fırsat eşitsizliğini kaçınılmaz olarak daha da büyütüyor. Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden yatırımlara ayırdığı paya baktığımızda, 2002 yılında yüzde 17,18'lerde olan bu payın geçen yıl yüzde 4,65 seviyesinde gerçekleştiğini, bu yıl ise covid ortamında anlamlı olmayan bir artış ile yüzde 8,05 olarak gerçekleştiğini görüyoruz. “Hedeflerimiz var” diyorsunuz; ancak konuştuğumuz rakamlar bu hedefleri gerçekleştirecek bir bütçeye tekabül etmiyor. Burada unutmamak gereken diğer nokta ise, geçen yılın bütçesi ve önceki yılın bütçesinden tasarruflara gidildiği. Yani burada konuştuğumuz bütçe de Bakanlığa kullandırılmadı, bakanlıklar içerisinde tasarrufa yönlendirilen tek bakanlık da, salgın sürecine rağmen her nedense Millî Eğitim Bakanlığıydı. Ülkemizde artarak devam eden derslik ihtiyacını hepimiz biliyoruz. Geçmiş yıllara bakıldığında iktidarınız döneminde, en az yılda 11 bin derslik yapılsa da, son birkaç yıldır bağış gelmeden çivi çakılmadığını görüyoruz. Salgın şartlarında ve mevcut derslik ihtiyacına rağmen geçen yıl artan derslik sayısı sadece 5.624. Bu sayı da yeni yapılan değil, inşası tamamlanan derslikler. Eğitim sistemi, AKP iktidarı döneminde maalesef, gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ile yürüdü ve öğrencilerin, gençlerin maksimum yararının önüne geçti, iyi bir eğitim sisteminin önüne geçti, ileride ekonominin iyileşmesi için daha iyi bir mesleki eğitimin, her şeyin önüne geçti.   Okulu olmayan köylerde İstiklal Marşı okunacak bir okul yok, bayramlar kutlanmıyor…   Yatılı bölge okulları (YİBO) okula erişimi olmayan çocukların ve ailelerin ihtiyacını karşılıyordu. Yıllar içerisinde bu okullara devam eden öğrenci sayısı ve okul sayısındaki azalışa baktığımızda, bir taraftan taşımalı eğitime ve her gün taşımalı eğitimde artan öğrenci sayılarına baktığımızda bu öğrencilerin, sadece öğrenci sayısı düştüğü için değil, öğrenci sayısının azalmadığı yerlerde bile siyasi tercihiniz doğrultusunda köy okulları kapatıldığı için olduğunu da görüyoruz.  Köy okulları kapandıkça da aile göçüyor, bu okulların kapanması göçü de tetikliyor. Bu da köyden kente gelen aileler için daha büyük sıkıntılara da sebebiyet veriyor. Bu köylerde İstiklal Marşı okunacak bir okul yok, bayramlar kutlanmıyor… Okullaşma oranlarına baktığımızda, on iki yıl zorunlu eğitim olması dolayısıyla tek bir çocuğun bile okul dışında olmamasını beklerken yaklaşık 720 bin çocuğun okul dışında ve eğitime erişimde ciddi sorunların olduğunu görüyoruz. 4+4+4 sisteminin de okullaşma oranı üzerinde belli kademelerde olumsuz etki yaptığı bir gerçek. Türkiye, 3-5 yaş aralığında yüzde 39 olan erken çocukluk eğitimine katılım oranıyla OECD'nin gerisinde kaldı. Erken çocukluk eğitiminin en düşük olduğu ülkeyiz. Ayrıca, 15-19 yaş aralığındaki yüzde 69 olan okullaşma oranıyla Türkiye yine en düşük okullaşma oranına bu yaş grubunda sahip. Mesela, Kolombiya, Meksika, Kosta Rika ve İsrail'den sonra 5'inci sıradayız; OECD ortalamasında bu oran yüzde 84 seviyesinde. Türkiye'de 25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin yüzde 41'i ortaöğretim mezunu bile değil. Eğitime erişimdeki tabloya baktığımız zaman 2.4 milyon öğrencinin EBA'ya erişemediğini biliyoruz. Buna rağmen, çoğu bağışlarla olmak üzere yalnızca 600 bin tablet dağıtıldı; ancak eğitime erişemeyen öğrencilerin tablet ihtiyacını karşılamak MEB bütçesinin yaklaşık yüzde 1,5'yla mümkündü.  Millî Eğitim Bakanlığı bağış gelirse derslik yapıyor, bağış gelirse tablet alıyor, bağış gelirse hatta öğretmenlere meslek içi eğitim verebiliyor Bağışlara dayanan bir Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi olamaz. Defalarca "MEB’e ek bütçe verilsin" dedik; ancak bu çağrımız karşılıksız kaldı. Eğitime erişimdeki eşitsizlikler, YKS ve LGS’ye giren öğrenciler arasındaki başarı farklarına yansıdı. Daha iyi koşullarda eğitim alan ve yoksul olmayan ailelerin çocuklarının başarısını net bir şekilde görüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığına yeterli bütçe verdiğinizde yoksulluğun aileden çocuğa geçmesini de önlemiş, engellemiş olacağınızı unutmamalısınız!   Öğretmen artışı geçtiğimiz yıla kıyasla sadece 7.154! Öğretmenlerimizin sorunlarını hepimiz biliyoruz. 700 bini aşkın öğretmen atama beklerken, yüzbinlerce öğretmen ihtiyacı resmi verilere yansımışken, geçtiğimiz yıla göre resmi okullarda öğretmen artışı sadece 7.154 olarak gerçekleşti. Pandemi şartlarında öğretmen ihtiyacını, boş geçen dersleri, ihtiyaçtan görevlendirilen ve sayısı 83 bine ulaşan ücretli öğretmenlerimizi de göz önüne aldığımızda, bu artışı kabul etmek mümkün değil. Bugün devlet okullarındaki öğretmenlerimizi konuşurken özel okullardaki öğretmenlerimizi de konuşmak lazım. Bazı özel okullarda görev yapan öğretmenlerimizin aylıklarının devlet okullarında görev yapanların çok altında olduğunu ve özlük haklarının da olmadığını biliyoruz. Zaten devlet okulu öğretmenlerinin özlük hakları yetersiz, maaşları çok yetersiz bu şartlarda; ancak en azından özel okullardaki öğretmenler de devlet okullarındaki kadar ücret alabilmeli, bunu vurgulamak gerekiyor. Engelli öğretmenlere "3 Aralıkta 750 engelli öğretmen ataması yapacağız." sözü verdiniz; ancak 2.511 atama bekleyen engelli öğretmen olduğunu unutmayalım. PIKTES öğretmenleri de özlük hakları kaynaklı sorunlarının çözülmesini, mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor. Onları görmezden gelmeyin.   Eğitimi konuşurken en önemli konulardan biri de okullardaki hijyen koşulları. MEBBİS kayıtlarına göre 27.180 temizlik personeli bulunuyor. TYP kapsamında görevlendirilen sözleşmeli 42 bin temizlik personeli ise kısa süreli olarak görevlendiriliyor. Çoğu okulda 1 tane bile temizlik görevlisi yok, öğretmen gelip sınıfı havalandırıp temizlik yapmak, hijyeni sağlamak zorunda, çocukları kontrol etmek zorunda. Aileler ise okula kayıt yaptırırken IBAN verilerek bağış yapmaya zorlanıyor.   Yükseköğretimde eğitimin kalitesi her gün azalıyor… Yükseköğretimde yaşanan sorunlara baktığımızda, 2006'dan bu yana "her şehre bir üniversite" mantığıyla ve meslek envanteri yapmadan açılan fakülteleri, bölümleri, verilen kontenjanların ardından gelinen nokta, bir işsizler ordusu, ortaya çıkan “ev genci” gerçeği ve boş kontenjanlar ile karşı karşıyayız. Daha çok üniversite açılınca akademik yayınların artacağını sanırız; ancak söz konusu dönemde akademik yayınların kalitesi ve sayısı da düştü, eğitimin niteliği de bu dönemde kötüye gitti. Yükseköğretime ortaöğretimden gelen öğrencinin aldığı eğitimdeki eksiklikleri de unutmamak gerek. 40 temel matematik, 40 Türkçe, 10 fen, 10 sosyalden soruların yanıtlandığı TYT'de, 40 temel matematikten 1 net bile yapamayanların sayısı geçen yıl 900 bindi; bu yıl 1 milyonun üzerine çıktı. Üniversitelerde akademik özgürlükler de gün geçtikçe kötüye gidiyor. Akademik özgürlükte 175 ülke arasında 170. sıradayız! Akademisyenler korkuyor, aidiyet duygusunu kalmadı, cemaatler üniversitelere yayıldı, üniversitelerde genel olarak rektör sorunu var, ki bu rektörler seçimle gelmeyen rektörler. Akademilerde çalışma barışı bozuldu; yaşanan gerçeklerle gelinen böyle.   Eğitimin her kademesinde sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların çözümü için eğitimi siyaset aracı olarak görmekten vazgeçin! Eğitimdeki sorunlar bu zihniyet ile çözülmez.
CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülen Milli Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulu, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı, Yükseköğretim Kalite Kurulu ve Üniversite bütçeleri ile ilgili CHP Grubu adına değerlendirmelerde bulundu.

CHP’li vekilin eğitim bütçesi ile ilgili açıklamaları şöyle:

 

 

“Biliyoruz ki eğitime ayrılan bütçe bir ülkenin eğitime verdiği önemin temel göstergesidir. Özellikle de öğrenci başına düşen eğitim harcamaları, eğitim bütçesinin ulusal gelire oranı gibi veriler biliyoruz ki son derece önemli.
Eğitim Bütçesinin gayrisafi yurt içi hasıla ve Merkezî Yönetim Bütçesine oranını yıllar itibarıyla incelediğimizde 2016'dan bu yana hem gayrisafi yurt içi hasıla hem de Merkezî Yönetim Bütçesi içerisinde azalma eğilime girdiğini görüyoruz.

Ülke genelinde eğitim kademelerinde 26 milyon öğrenci bulunuyor. 83 milyonluk nüfusumuz göz önüne alındığında, nüfusun yüzde 31,12'si eğitimde olduğunu görüyoruz. Buna rağmen eğitime ayrılan bütçenin gayrisafi yurt içi hasıladaki payı yüzde 3,47. Diğer ülkelere baktığımızda, bu oranın en az yüzde 4,2 ile yüzde 8 arasında değiştiğini görüyoruz.


Millî Eğitim Bakanlığı Bütçesinin Merkezî Yönetim Bütçesi içindeki payı ve gayrisafi yurt içi hasılaya oranına bakınca son yıllardaki düşüşü ve geldiği noktayı görüyoruz.


Bugün konuştuğumuz bütçenin yetersiz olması, Millî Eğitim Bakanlığı’nın sorumluluklarını yerine getirememesine de neden oluyor. Ayrıca, Millî Eğitim Bakanlığı Bütçesinin Merkezî Yönetim Bütçesi içerisindeki payının sürekli azalıyor olması, vatandaşların eğitim harcamalarının artmasına sebep oluyor. Bu da yoksulluğun olduğu yerlerde eğitime erişimdeki eşitsizlikleri derinleştiriyor ve fırsat eşitsizliğini kaçınılmaz olarak daha da büyütüyor.

Millî Eğitim Bakanlığı’nın bütçesinden yatırımlara ayırdığı paya baktığımızda, 2002 yılında yüzde 17,18'lerde olan bu payın geçen yıl yüzde 4,65 seviyesinde gerçekleştiğini, bu yıl ise covid ortamında anlamlı olmayan bir artış ile yüzde 8,05 olarak gerçekleştiğini görüyoruz.

“Hedeflerimiz var” diyorsunuz; ancak konuştuğumuz rakamlar bu hedefleri gerçekleştirecek bir bütçeye tekabül etmiyor.

Burada unutmamak gereken diğer nokta ise, geçen yılın bütçesi ve önceki yılın bütçesinden tasarruflara gidildiği.

Yani burada konuştuğumuz bütçe de Bakanlığa kullandırılmadı, bakanlıklar içerisinde tasarrufa yönlendirilen tek bakanlık da, salgın sürecine rağmen her nedense Millî Eğitim Bakanlığıydı.

Ülkemizde artarak devam eden derslik ihtiyacını hepimiz biliyoruz. Geçmiş yıllara bakıldığında iktidarınız döneminde, en az yılda 11 bin derslik yapılsa da, son birkaç yıldır bağış gelmeden çivi çakılmadığını görüyoruz. Salgın şartlarında ve mevcut derslik ihtiyacına rağmen geçen yıl artan derslik sayısı sadece 5.624. Bu sayı da yeni yapılan değil, inşası tamamlanan derslikler.

Eğitim sistemi, AKP iktidarı döneminde maalesef, gelecek nesilleri ideolojik olarak şekillendirme hedefi ile yürüdü ve öğrencilerin, gençlerin maksimum yararının önüne geçti, iyi bir eğitim sisteminin önüne geçti, ileride ekonominin iyileşmesi için daha iyi bir mesleki eğitimin, her şeyin önüne geçti.

 

Okulu olmayan köylerde İstiklal Marşı okunacak bir okul yok, bayramlar kutlanmıyor…

 

Yatılı bölge okulları (YİBO) okula erişimi olmayan çocukların ve ailelerin ihtiyacını karşılıyordu. Yıllar içerisinde bu okullara devam eden öğrenci sayısı ve okul sayısındaki azalışa baktığımızda, bir taraftan taşımalı eğitime ve her gün taşımalı eğitimde artan öğrenci sayılarına baktığımızda bu öğrencilerin, sadece öğrenci sayısı düştüğü için değil, öğrenci sayısının azalmadığı yerlerde bile siyasi tercihiniz doğrultusunda köy okulları kapatıldığı için olduğunu da görüyoruz.  Köy okulları kapandıkça da aile göçüyor, bu okulların kapanması göçü de tetikliyor. Bu da köyden kente gelen aileler için daha büyük sıkıntılara da sebebiyet veriyor. Bu köylerde İstiklal Marşı okunacak bir okul yok, bayramlar kutlanmıyor…

Okullaşma oranlarına baktığımızda, on iki yıl zorunlu eğitim olması dolayısıyla tek bir çocuğun bile okul dışında olmamasını beklerken yaklaşık 720 bin çocuğun okul dışında ve eğitime erişimde ciddi sorunların olduğunu görüyoruz.

4+4+4 sisteminin de okullaşma oranı üzerinde belli kademelerde olumsuz etki yaptığı bir gerçek.

Türkiye, 3-5 yaş aralığında yüzde 39 olan erken çocukluk eğitimine katılım oranıyla OECD'nin gerisinde kaldı. Erken çocukluk eğitiminin en düşük olduğu ülkeyiz. Ayrıca, 15-19 yaş aralığındaki yüzde 69 olan okullaşma oranıyla Türkiye yine en düşük okullaşma oranına bu yaş grubunda sahip. Mesela, Kolombiya, Meksika, Kosta Rika ve İsrail'den sonra 5'inci sıradayız; OECD ortalamasında bu oran yüzde 84 seviyesinde. Türkiye'de 25-34 yaş aralığındaki genç yetişkinlerin yüzde 41'i ortaöğretim mezunu bile değil.

Eğitime erişimdeki tabloya baktığımız zaman 2.4 milyon öğrencinin EBA'ya erişemediğini biliyoruz. Buna rağmen, çoğu bağışlarla olmak üzere yalnızca 600 bin tablet dağıtıldı; ancak eğitime erişemeyen öğrencilerin tablet ihtiyacını karşılamak MEB bütçesinin yaklaşık yüzde 1,5'yla mümkündü.  Millî Eğitim Bakanlığı bağış gelirse derslik yapıyor, bağış gelirse tablet alıyor, bağış gelirse hatta öğretmenlere meslek içi eğitim verebiliyor Bağışlara dayanan bir Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi olamaz. Defalarca "MEB’e ek bütçe verilsin" dedik; ancak bu çağrımız karşılıksız kaldı.

Eğitime erişimdeki eşitsizlikler, YKS ve LGS’ye giren öğrenciler arasındaki başarı farklarına yansıdı. Daha iyi koşullarda eğitim alan ve yoksul olmayan ailelerin çocuklarının başarısını net bir şekilde görüyoruz. Millî Eğitim Bakanlığına yeterli bütçe verdiğinizde yoksulluğun aileden çocuğa geçmesini de önlemiş, engellemiş olacağınızı unutmamalısınız!

 

Öğretmen artışı geçtiğimiz yıla kıyasla sadece 7.154!


Öğretmenlerimizin sorunlarını hepimiz biliyoruz. 700 bini aşkın öğretmen atama beklerken, yüzbinlerce öğretmen ihtiyacı resmi verilere yansımışken, geçtiğimiz yıla göre resmi okullarda öğretmen artışı sadece 7.154 olarak gerçekleşti. Pandemi şartlarında öğretmen ihtiyacını, boş geçen dersleri, ihtiyaçtan görevlendirilen ve sayısı 83 bine ulaşan ücretli öğretmenlerimizi de göz önüne aldığımızda, bu artışı kabul etmek mümkün değil.

Bugün devlet okullarındaki öğretmenlerimizi konuşurken özel okullardaki öğretmenlerimizi de konuşmak lazım. Bazı özel okullarda görev yapan öğretmenlerimizin aylıklarının devlet okullarında görev yapanların çok altında olduğunu ve özlük haklarının da olmadığını biliyoruz. Zaten devlet okulu öğretmenlerinin özlük hakları yetersiz, maaşları çok yetersiz bu şartlarda; ancak en azından özel okullardaki öğretmenler de devlet okullarındaki kadar ücret alabilmeli, bunu vurgulamak gerekiyor.


Engelli öğretmenlere "3 Aralıkta 750 engelli öğretmen ataması yapacağız." sözü verdiniz; ancak 2.511 atama bekleyen engelli öğretmen olduğunu unutmayalım. PIKTES öğretmenleri de özlük hakları kaynaklı sorunlarının çözülmesini, mağduriyetlerinin giderilmesini istiyor. Onları görmezden gelmeyin.  

Eğitimi konuşurken en önemli konulardan biri de okullardaki hijyen koşulları. MEBBİS kayıtlarına göre 27.180 temizlik personeli bulunuyor. TYP kapsamında görevlendirilen sözleşmeli 42 bin temizlik personeli ise kısa süreli olarak görevlendiriliyor. Çoğu okulda 1 tane bile temizlik görevlisi yok, öğretmen gelip sınıfı havalandırıp temizlik yapmak, hijyeni sağlamak zorunda, çocukları kontrol etmek zorunda. Aileler ise okula kayıt yaptırırken IBAN verilerek bağış yapmaya zorlanıyor.

 

Yükseköğretimde eğitimin kalitesi her gün azalıyor…

Yükseköğretimde yaşanan sorunlara baktığımızda, 2006'dan bu yana "her şehre bir üniversite" mantığıyla ve meslek envanteri yapmadan açılan fakülteleri, bölümleri, verilen kontenjanların ardından gelinen nokta, bir işsizler ordusu, ortaya çıkan “ev genci” gerçeği ve boş kontenjanlar ile karşı karşıyayız.

Daha çok üniversite açılınca akademik yayınların artacağını sanırız; ancak söz konusu dönemde akademik yayınların kalitesi ve sayısı da düştü, eğitimin niteliği de bu dönemde kötüye gitti.

Yükseköğretime ortaöğretimden gelen öğrencinin aldığı eğitimdeki eksiklikleri de unutmamak gerek.

40 temel matematik, 40 Türkçe, 10 fen, 10 sosyalden soruların yanıtlandığı TYT'de, 40 temel matematikten 1 net bile yapamayanların sayısı geçen yıl 900 bindi; bu yıl 1 milyonun üzerine çıktı.

Üniversitelerde akademik özgürlükler de gün geçtikçe kötüye gidiyor. Akademik özgürlükte 175 ülke arasında 170. sıradayız!
Akademisyenler korkuyor, aidiyet duygusunu kalmadı, cemaatler üniversitelere yayıldı, üniversitelerde genel olarak rektör sorunu var, ki bu rektörler seçimle gelmeyen rektörler. Akademilerde çalışma barışı bozuldu; yaşanan gerçeklerle gelinen böyle.  

Eğitimin her kademesinde sorunlar yaşanıyor. Bu sorunların çözümü için eğitimi siyaset aracı olarak görmekten vazgeçin! Eğitimdeki sorunlar bu zihniyet ile çözülmez.

Habere ifade bırak !
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve gazetehalk.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.